Osmanlıca » Türkçe |
Yukarı |
GAYB |
Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey. (Bak: Ahbar-ı gayb)(Demek
Cenab-ı Hakk'ın gayet büyük ve mükemmel bir rahmeti, re'feti ve şefkati, gaybı bildirmemektedir. Bilhassa
masum hayvanlar hakkında daha tamdır. Demek sefihane lezzette sen hayvanlara yetişemezsin. Binler
derece aşağı düşersin! Çünki, hayvana nisbeten gaybi olan şeyleri senin aklın görüyor. Elemini alıyor. Setr-i
gaybda bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye mahrumsun. S.) |
|
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
AHBÂR-I GAYB |
Bizce bilinmeyen gayb âlemlerine ve geleceğe dâir haberler.(... Hem de musibetlerin vakti muayyen olsa idi;
musibet, başına gelen adam, musibetin intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade mânevi bir
musibet -o intizardan- çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i İlâhiyye tarafından gizli, perdeli bırakılmış. Ve ekser
hâdisât-ı kevniyye-i gaybiyye böyle hikmetleri bulunduğundandır ki, gaibden haber vermek yasak edilmiş. $
düsturuna karşı hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ı teklif ve hakaik-i imaniyeden başka olan
umur-u gaybiyyeden izn-i Rabbâni ile haber verenler dahi, yalnız, işaret suretinde perdeli ve kapalı ihbâr
etmişler. Hatta "Tevrat" ve "İncil" ve "Zebur" da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi
bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki, o kitabların bir kısım tabileri te'vil edip iman etmediler. Fakat itikad-ı
imâniyyeye giren mes'eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek ve açık bir surette tebliğ etmek hikmet-i teklifin
muktezası olduğundan, Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan ve Tercümân-ı Zişanı (A.S.M.) umur-u uhreviyeden tafsilen
ve hâdisât-ı istikbâliye-i dünyeviyeden icmâlen haber vermişler. Ş.) |
|
ÂLEM-İ GAYB |
Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem. Mâzi ve müstakbeldeki
mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi.(Her şeyin bâtını zâhirinden daha âli, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel,
daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır. Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl
vesaire ancak bâtından zâhire süzülen zaif bir tereşşuhdur. Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı
dışarıya vermiş olduğuna zehaba ihtimâl yoktur. Evet karnın "miden", evinden; cildin, gömleğinden; ve
kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir. Binâenaleyh, âlem-i
melekut, âlem-i şehâdetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir. Maalesef nefs-i
emmare, hevâ-i nefs ile baktığı için zâhiri hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi meyyit ve zulmetli ve vahşetli
zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor. M.N.) |
|
ÂLİM-ÜL-GAYB VE-Ş-ŞEHÂDE |
Görüleni ve görülmeyeni bilen. Allah. |
|
GAYB-AŞİNA |
f. Gaybı bilen. Gaybdan haberi olan. Gelecekten veya âhiretten haberi olan. |
|
GAYB-BÎN |
f. Gaybı gören. Herkesin bilemediği geleceği feraseti ile hissedip bilen. İstikbalden haber veren. |
|
GAYB-DAN |
f. Gaybı bilen. |
|
GAYB-ÜL GAYB |
Kalbde olmayan şey. Hiç ortada eseri, varlığının, geleceğinin izi ve nişanı olmayan. Gaybın gaybı olan. |
|
LİSAN-I GAYB |
Gaybın haberlerini bildiren dil. Ahiret ahvalini veya bizce bilinmeyen gayb hükmündeki haberleri söyleyen.
"Kur'an-ı Kerim" |
|
MEFATİH-ÜL GAYB |
(Bak: Mugayyebat-ı hamse) İmam-ı Razi'nin bir tefsiri. |
|
RİCAL-İ GAYB |
Her devirde bulunan ve herkesçe görülmeyen ve bilinmeyen ve Allah'ın (C.C.) emirlerine göre çalışan
mübârek, büyük zatlar. Ricâlullâh. |
|
SETR-İ GAYB |
Gizlilik perdesi.(Demek, sefihâne lezzette sen hayvanlara yetişemezsin. Binler derece aşağı düşersin! Çünkü
hayvana nisbeten gaybî olan şeyleri senin aklın görüyor, elemini alıyor. Setr-i gaybda bulunan istirahat-i
tâmmeden bilkülliye mahrumsun. Hem senin medar-ı fahrin olan uhuvvet ve hürmet ve hamiyet gibi güzel
hasletlerin, incecik bir zamana, büyük bir sahradan bir parmak kadar yere inhisar ve hadsiz zamanda yalnız
hazır saate mahsus olduğundan, sun'î ve muvakkat ve sahtekâr ve asılsız ve gayet cüz'î olup, senin
insaniyetin ve kemâlâtın o nisbette küçülür, hiçe iner.Fakat iman ehlinin uhuvveti ve hürmeti ve muhabbeti
ve hamiyeti, iman cihetiyle mevcut bulunan mazi ve müstakbeli ihata ettiğinden, insaniyeti ve kemalâtı o
nisbette teâli eder. R.N.) |
|
SUTUR-ÜL GAYB |
Bizce bilinmeyen işler ve hâdiseler, mânalar. |
|
ZAHR-I GAYB |
Gıyabında, kendisi hâzır olmadan. |
|
|
|