Osmanlıca » Türkçe |
Yukarı |
ELEM |
Ağrı. Acı. Keder. Sancı. Dert. Gam. Kaygı.(Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de
dalâlettedir. Bunun izahı ise; bir şahıs, kudret-i ezeliye tarafından adem zulümatından şu korkunç dünya
sahrasına atılırken gözünü açar, bakar. Bir lütuf beklediği zaman, birdenbire düşmanlar gibi hastalıklar,
elemler, belâlar hücum etmeye başlarlar. Bir meded bir yardım için müsterhimane tabiata ve anâsıra baktığı
vakit, kasavet-i kalble, merhametsizlikle karşılaşır. Ecram-ı semaviyeden istimdat etmek üzere başını havaya
kaldırır. O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür. Hemen gözünü yumar,
başını eğer, düşünmeye başlar. Bakar ki, hayatî hâcetleri bağırıp çağırmaya başlarlar. Bütün bütün tevahhuş
ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder; bakar ki: vicdanı binler âmâl (emeller) ve emanî ile dolu
gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir. Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı
şahıs, mebde ile meâdi, Sâni' ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı?..
İ.İ.) |
|
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı |
ELEM-İ DEMBEDEM |
Vakit vakit gelen elem. Ara sıra gelen acı. |
|
ELEM-İ YE'S |
Ümidsizlik elemi, yeisten gelen sıkıntı. |
|
ELEM-NAK |
Elem verici. |
|
ELEM-NÜMUD |
Elem gösteren, elemli. |
|
ELEM-ZEDE |
f. Acılı. Kederli. Dertli. |
|
ZEVAL-İ ELEM |
Elemin sona ermesi.(Zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir. S.) |
|
|
|